Hiç unutmam o günü.
Ruhu şad olsun rahmetli dedemin sarf ettiği o sözü.
"Televizyonun içinde diri diri yanıyoruz!"
Ben o zamanlar küçüğüm elbet,
koyulmuş önüme kenarı kırık tabak,
içinde düğürcek aşı sıcak sıcak.
On dört bin yıl gezdik pervanelikte...
Yıl bilmem kaç ya 95 ya 96.
Pervanelikte geçmiş 1993'ün bilmem kaç yıl sonrası.
Sıdkı ismin duydum divanelikte...
Rahmetli dedem, babaannem ben.
Oturmuşuz sofraya yiyoruz yemek. Cızırtılı ekran, tırmalayn ses diyor;
Katliam!
İçtim şerbetini mestanelikte...
Yanan odalar, yanan perdeler yanan hayaller var aklımda.
Geçti üstünden 18 yıl.
Geriye dönüp bakarım, 2 Temmuz'da yanar gün.
Yanar saatler, yanar içim.
Üstüne de soğuk bir su içerim.
Kırkların Cem'inde dara düş oldum.
İnsanoğlu gariptir der dede.
Çalar üstüne sazıyla "gidiyorum gündüz gece..."
Pencerenin önünde kavak ağacı vardır,
oturur yapraklarını izlerim, dallarını rüzgarın dövdüğü güneşin sevdiği...
Içimde har ateş vardır derin.
Hiçbir Deniz'in dindiremediği,direnemediği alevin
Hala koru kaldı kalbimde...
Bitmedi aşk-ı memnu,
kinim denize bense hasretim aleve...
Senin adın Deniz. Senin yüreğinin gözleri mavi der dede.
Çalar üstüne sazıyla " işte gidiyorum çeşm-i siyahım..."
2 Temmuz 1996'daki o masada kaldı ahım.
Aşktan yüreğim yandı, ermişlere düştü aklım.
Kül oldu sazım, toprağa girdi kızıl başım!
Semahların içinde bir sarı gelin,
Sazlarda çalar ruhu Aşık Veysel'in
İnsanoğlu ne mel'emdir,
Kini fazla verir sevgiyi sandıkta bohçalara sıkıştırır.
Temmuz'un güneşi değil Alevi yakar bedenleri
Babaannem semaha durur
Hü der, der ağlar, veryansın eder.
Böyle geçer çocukluğum...
Şu an bende
Kırların Cem'inde dara düş oldum!
Sivas'ta hayatını kaybedenlerin anısına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder